Günaydın ağabey,günaydın Ferdi…..Yine gün doğarken uyandık, dinlenmiş olarak.Vay be ne muhteşem bir geceydi,öyle bir uyku uyumuşuz ki,resmen deliksiz.Gerine gerine uyandık,kalktık,bulunduğumuz yerin sessizliği ve huzuru bizi adeta büyülemiş.Herakleia & Miletos Taraflarında 4 günü geride bıraktık,5 nci günün sabahındayız ve hava bulutlu,şimdi olmasa bile ileriki saatlerde yağmur gösteriyor,hayırlısı olsun. Bugün ilk durağımız Eski Doğanbey köyü olacak sonrasında ise en önemli gezi yerimiz Priene Antik Kenti
ve Davutlar Sahiline kadar yol alıp orada kamp yapmayı planlıyoruz.
Doğanbey-Tuzburgazı-Atburgazı-Priene Antik Kenti-Güllübahçe-Söke-Davutlar:
Doğanbey Sabahı.
Sabah kaltığımzda hava kapalı ve hafif rüzgar vardı,o yüzden az nemli olan çadırlarımızı toplamadık,doğal olarak kurumaya bırakıp sabah kahvaltısı işine giriştik.Tam kahvaltının ortasında bulunduğumuz yere zeytin toplamak için bir aile traktörle geldi,hayırlı sabahları karşılıklı diledik,onlar bizi rahatsız etmemek için az ileriden işe başladılar,bizde kahvaltılarımızı zeytin hasatını seyrederek tamamladık.
Kamp Yeri Veda Seremonisi.
Klasiğimiz,daha doğrusu Ferdi’nin klasiği olan kamp yeri veda fotoğrafını alarak kamp yerinden ayrıldık,istikametimiz Doğanbey köyü.
Kamp yerinden ayrılıp Doğanbey köyü istikametine yol aldık.Yeni ve Eski Doğanbey köyü sapağında bulunan Kuş Gözetleme Kulesi ilgimizi çekti.Biraz etrafı seyredelim dedik,yukarı kadar çıktık ama havanın çok puslu ve kapalı olması nedeniyle bir şey göremeden aşağıya indik.
Eski Doğanbey Köyü.
Bugün ilk gezi yerimiz eski bir Rum köyü olan ve Dilek Dağı (Samsun Dağı) eteklerinde kurulu bulunan Eski Doğanbey Köyü.Sapaktan yaklaşık iki kilometre kadar Samsun Dağı yönüne kadar ilerledikten sonra köye vardık ve köy gezimize başlamadan önce geliş fotoğrafı aldık.
Önce Dilek dağı diyelim.
Dilek Dağı veya Samsun Dağı :Türkiye’nin Batısında Ege Bölgesi’nde Aydın’da bulunan, 1.237 metre rakımlı bir dağ ve millî park. Antik adı Mykale Dağı’dır.
Merak ettik,keşfe çıktık… Köy içerisi taşlık yol bagaj problemi yaşamamak için (zaten Ferdi’nin bagajı kırık) bisikletlerimizi girişte bırakarak köy içinde geziye başladık. Köyü hem gezelim hem de tanıyalım.
Eski Doğanbey Köyü:Eski adı Domatia olan Doğanbey, aslında bir Rum köyü. Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla değin uzanan köy, 1924 yılındaki mübadeleye kadar Rum halkının yaşam alanıymış. Köyün daha sonraki halkı olan Türklerin burayı terk ederek, 2 kilometre aşağıdaki bölgeye taşınmasıyla Doğanbey köyü, “Eski” ve “Yeni” olarak iki isimle anılmaya başlamış. Uzun bir süre yalnızlığın hüküm sürdüğü Eski Doğanbey sokakları, şimdilerdeyse büyük şehirlerden keşfe gelen misafirlerine ev sahipliği yapıyor.
Aralarında sanatçı ve siyasetçilerin de bulunduğu köy halkı, şehrin stresinden çok uzak bir yaşam sürerken, siz kısa süreliğine de olsa köyün bu dinginliğini hissetmenin huzuruna varıyorsunuz.
Dilek Yarımadası’nın güney ucunda yer alan ve Milli Park sınırlarındaki tek yerleşim olma özelliğine sahip köy, bugün Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir Açıkhava müzesi gibi. Rengarenk çiçekler, bitkiler ve yemyeşil ağaçların doğal dekorasyonu ile süslü dar sokaklarında yürürken, eski zamanlara dair tüm ayrıntılar birer birer karşınıza çıkıyor.Kaynak:İzmir Kültür ve Turizm Dergisi.
Eski Doğanbey Köyü gezimizi makul sürede bitirdik,burada kahve molası vermek mali olarak külfetli olduğunu değerlendirerek 2 km aşağıdaki Yeni Doğanbey Köyüne geçtik.Köy kahvesinde kahvelerimizi yudumladık ve Tuzburgazı istikametine gerisi geriye yola çıktık.
Meraklıyız ve keşfedecek kaynaklar arıyoruz!!! Dün akşam görmüş ne olduğunun keşfini sabah yaparız demiştik,şimdi o keşfi yapma zamanı.Su yerin altından dağdan çıkıyor ve yolu kat edip lagün içinde ikinci bir kaynama noktası oluşturuyor.Meraklıyız ya…Ferdi ilk kaynak yerinden biraz su içti,tuzluymuş, geçer not alamadı su kaynağı.Bilmiş,öğrenmiş olduk.
Dilek (Samsun) Yarımadası paralelinde Söke istikametine yol alıyoruz.Sırası ile Tuzburgazı ve Atburgazı’nı geçtik,Güllübahçe’ye yaklaştık,Güllübahçe’ye gelmeden önce günün bizim için en önemli yerine Priene Antik Kenti’ne giriş yaptık.
Priene Antik Kent:Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır.Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır.Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi.
M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.
Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir.
Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır.
Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.Kaynak:T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı
M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.
Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir.
Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır.
Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.Kaynak:T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı
Günün en önemli gezisini Priene Antik Kentine yaptık.Priene Antik Kentinde ne kadar kaldığımızı tam olarak hatırlamasam da çok uzun zaman kaldığımız kanaatindeyim, çünkü karnımız bayağı acıktı,yemek arayışına giriştik.Tapınak ve tiyatro bölümünde günün anlam ve önemine binaen birer poz alarak Priene Antik Kentinden ayrıldık.
Priene Antik Kenti gezimizden sonra Güllübahçe’ye kısa sürede vardık.Bölgenin hakimi ben isem benim dediğim olur misali daha önce defalarca lezzetli yemeklerinin tadına baktığım lokantanın önünde durdum, Ferdi’de benim ardım sıra durdu.Bugün canımız kuru fasulye pilav çekti,bol salata ile beraber çok iyi geldi,enerjimize enerji kattı.Karnımız tok, sırtımız pek, yola çıkma zamanı.
Güllübahçe-Söke arasında Söke’ye yaklaşıldığında solunuzda beyaz bir nişan taşı göze çarpar,çoğu kişi önünden geçer gider,fark etmez.Ama bizim gözümüzden hiç bir şey kaçmaz,hele tura çıkmadan önce bildiğin bir bölge dahi olsa araştırma yapmak gerek.İşte o beyaz nişan taşının yanına geldik ve buranın 13 Ekim 1937’de Saat 10’da Atatürk’ün Ege Manevralarını izlediği yer olduğunu gördük.
Düz ovada biraz seri hareket ederek Söke’ye vardık ve yine seri şekilde Söke ilçe merkezini geçip Kuşadası yoluna çıktık.Kuşadası istikametine giderken Sökeli Cafer Efe heykeli önünde durup fotoğraflama yaptık,Cafer Efe hakkında 2019 Güneybatı Kıyıları Turumda bilgi vermiştim ama bu turumuzda da Sökeli Cafer Efe’den bahsetmek isterim.
Sökeli Cafer Efe;1883 yılında Girit adasının Kandiya adlı şehrinde dünyaya geldi. Annesi Havva Hanım, Babası İbrahim Efendi’ dir.
Yiğit efe güçlenip savaşacak olgunluğa erdiği zamanlarda Rumların sürekli olarak Türklere Girit adasında zulmetmesi ve onları adadan atmak istemesi üzerine çatışmaya girerek bir Rum’ u öldürmüş ve müebbet hapis cezası almıştır. Ancak adadaki Türklerin eylemleri ve baskıları sayesinde cezası affedilmiş ve Anadolu’ya sürülmüştür.
Cafer Efe sürgün sonrasında Söke’ye gelmiş ve burada da bir grup oluşturarak halka eziyet eden Rumlarla mücadele etmiştir. Bu sırada memleketin dört bir yanı işgal altında kalmış, halk savaştan yorgun düşmüştür.
Cafer Efe hem yerli Rum haydutlarla hem de Yunanlılarla mücadele etmiştir. Yunanlıların pek çok karakolunu basarak onlara ağır hasarlar vermiştir. Özellikle Yörük Ali Efe’ nin Aydın Savaşları’ nı yaptığı sırada Cafer Efe Yunan ordusunu takviye kuvvetlerinin önünü keserek desteği önlemiş ve savaşı lehimize çevirmiştir.
3 Temmuz 1919’da Aydın’ ı tekrar işgal etmek isteyen Yunan ordusunun önünü Germencik’ te kesmiştir. Bu çatışmada kahramanca savaşarak şehit düşmüştür. Yunanlılar vahşet gösterisi şeklinde Cafer Efe’ nin kafasını ve kollarını kesmiş, karnını yarmışlardır. Kahramanın başı şuan Atina’ da askeri müzededir. Hakkında pek çok türkü söylenmiştir
Germencik’ te şehit düştüğü yere Şehit Cafer İlkokulu yapılmış, Söke’de bir sokağa adı verilmiş ve heykeli dikilmiştir.
Günün ilk ve son tırmanışı,%10 eğime sahip Ağaçlı rampası.Kendimizi zorlamaya gerek yok, zaten trafik yoğun ve sağ tarafta hafriyat artığı var.Bu kısa bölümü ittirmek en hayırlısı,bu saatten sonra lif atması sorunu yaşamaya niyetimiz yok.
Ağaçlı Köyüne vardık, çeşme başında sularımızı tamamladık,elimizi yüzümüzü yıkadık tam Davutlar’a inmeye hazırlandığımız sırada gün içinde beklenen yağmur yağmaya başladı.Hafiften ama ıslatan cinsteki yağmurla beraber Davutlar’a iniş yaptık ve Davutlar’da hızlıca alışveriş yapıp kamp yapmak için Sevgi Plajının yolunu tuttuk.
Sevgi Plajı.
Sevgi plajına vardığımızda yağmur biraz daha etkili yağmaya başladı.Sevgi plajı ikiye ayrılmış,bir tarafı her halde özel bir şirkete verildiki kapatılmış,biz diğer tarafa geçip kamp hazırlığına giriştik.
Sevgi Plajı Kampı ve Gece Olanlar.
Biz çadırlarımızı kurarken yağmurda kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı,yağmur altında çadırlarımızı kurduk.Yakınlardaki ikinci masayı çadır bölgesine getirip üzerine bendeki ikinci brandayı çektik,hiç olmazsa yağmurdan ıslanmadan yemeğimizi yiyip,içeceğimizi içelim dedik.Bu işleri hava kararmadan hallettik,bölgeye yerleşince şahsi temizlik,yemek ve sonrasında radyo,yağmur eşliğinde içeceklerimizi içerek geceye geçiş yaptık.Saat 21 sıralarında yağmur şiddetini arttırınca çadırlara transfer olduk.İşte ne oldu ise bu saatten sonra oldu.Çadırlara tutulan ışık ile çadır dışına çıktık,karşımızda güvenlik görevlisi ve buraya çadır kurmak yasak muhabbeti.Ben kısa bir tartışma yaptım,Ferdi gidelim ağabey deyince sustum.Bu yıl yasak gelmiş, her halde yan tarafı özel bir şirkete verince burayı da yasaklama ihtiyacı duydular,hayret, sürekli kaldığım yer bu sefer bize yasak,keşke başka bildiğimiz yere gitseydik.Her neyse olan oldu, Ferdi yağmurun azalmasını fırsat bildi kısa bir keşif yaptı yağmurun o anlık dinmesini fırsat bilip Gençlik Kampına transfer olduk.Ben çadırı kurarken,Ferdi eksiklerini almaya gitti,eh burası paralı tabii ki gece gece başıma birisi dikildi para dedi,sezonda iki çadır 80 TL miş,sezon bitti,gece ve yağmur var bu seferlik 50 TL olsun dedim konuyu kapattım.
Çadırları kurmamız ve içiriye geçmemiz ile yağmur şiddetlendi ve sabaha kadar hiç dinmedi, sabah ayrı bir curcuna bizi bekliyor.
HERAKLEİA & MİLETOS TARAFLARI 27 EKİM-01 KASIM 2021 (5. Gün Doğanbey-Tuzburgazı-Atburgazı-Priene Antik Kenti-Güllübahçe-Söke-Davutlar)
Discussion about this post