Dün şiddetli fırtına eşliğinde Yalı’ya kadar geldim, Yalı’da daha öncede kamp yaptığım yerde çadırımı kurup kamp yaptım.Gece geç vakitlere kadar fırtına azalarak devam etti,konumum gereği fazla hissetmedim ama ağaçların hışırtısından anladığım kadarı ile öyle oldu.Sabah 06:00 gibi uyandığımda ise rüzgardan eser yoktu.Uyandım ise günlük rutinlere girişirim arkadaşım.Kahvaltı, kahvaltı sonrası toparlanma hepsi rutin dahilinde devam etti.Sabahın getirdikleri böyle,bugün ise neler yapacağım ondan bahsedeyim. Karaburun Yarımadasının batı bölümünde yol alacak, Küçükbahçe’de kamp yapacağım.Bakalım planım tutacak mı?.
3 ncü Gün 05 Mart 2025 Yalı-Ildırı-İris Gölü-Küçükbahçe:
Yalı’daki kamp yerimde toparlanma aşaması bittiğine göre artık rutin hale gelen
kamp yeri ayrılık fotoğrafı alabilirim değil mi?.
Yalı-Ildır arası fazla uzak değil,sabahın ilk atağı ile yolun ilk bölümünü alıp Germiyan sapağına kadar geldiğimde önümde 7 kilometrelik bir mesafe kalmış idi.
Ildırı’ya girmek üzereyim,sol yanımda Zeki Müren Adası.Rivayete göre rahmetli Zeki Müren bu adayı almak istemiş ama yöre halkı satmamış.Zeki Müren’in çok hoşuna giden bu adaya zamanla Zeki Müren Adası demeye başlamışlar.
Hafif hafif hızını arttıran rüzgarla beraber Ildırı’ya vardım.Ildırı girişinde kısa bir mola verdikten sonra köye giriş yaptım.Köy meydanındaki çeşmeden sularımı tamamlayıp
yoluma devam ettim.
Ildırı:Çeşme’nin kuzeyde bulunan Akdağlara açılan yerleşimidir. Aynı şekilde Ildır güney yoluyla Ovacık üstünden İzmir-Çeşme karayoluna, batı yoluyla Ilıca ve Çeşme’ye, kuzey yoluyla ise Balıklıova ve Küçükbahçe ile bağlantılıdır.Ildır’ın antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunancada “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağını kırmızı renginden dolayı Erythra’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır.Kentte ele geçen bulgular, bu yörede ilk Tunç Çağı’ndan bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir.
Ildırı köy merkezinden ayrılıp önce denize paralel sonra Enginar bahçeleri arasında
bir süre yol aldım.Sanırsınız hep böyle olacak,yanıldınız!,Karaburun Yarımadası burası, engebesi ve rüzgarı hiç bitmez.Bir kaç kilometre sonra tırmanış başladı ve rüzgarda
ona göre şiddetini arttırdı.Yola devam Şafak şikayet yok!….
Ormanlarımız.
Geçtiğim bu bölge 13/08/2020 yılında maalesef orman yangını sonucu kül oldu.
Orman Genel Müdürlüğü bölgeye uygun Sakız Ağacı fidesi ekerek ağaçlandırma çalışması yapıyor,inşallah iyi sonuç alınır.Bir anda kül olup ormanlar kolay kolay yerine gelmiyor.
Sakız Ağacı (Pistacia Lentiscus):Damla sakızı sadece Yunanistan’ın Sakız Adası’nın güneyinde ve Türkiye’nin batısında Çeşme Yarımadası’nda yetişmektedir. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nin bitkisidir.Damla sakızına ait ilk bilgiler milattan önceki zamanda Herodot tarafından verilmiştir. Büyük hekim Hipokrat tarafından damla sakızı iyi bilinmektedir. Bergamalı Galen; saç dökülmesinden, yılan sokmasına kadar bütün ilaçların içinde damla sakızına yer vermiştir. Sakız eskiden balgam söktürücü olarak, diş etlerini kuvvetlendirmek ve ağız kokusunu gidermek için kullanılırdı. Ülser ve mide kanserine iyi geldiği bilinmekteydi.Damla sakızı; yapıştırıcı cila olarak ve parfümeride kullanılır. Yemeklere de ayrı bir tat vermektedir. Muhallebi gibi tatlılara eklendiği zaman koku ve tat açısından oldukça lezzetlendiği görülür.Bulgaristan’da “Mastika” adı verilen rakı damla sakızından yapılmaktadır.*Erkek ve dişi sakız ağacı vardır. Damla sakızı verimi sadece erkek ağaçtan olur. Bir ağaç ortalama 300-500 gram sakız toplanır. Ağaçların verim çağı; 15-30 yaş arasındadır. Damla sakızının kilosu ortalama 100 Avro’nun üstünde seyreder.
Damla Sakızının Kullanım Alanları:
-Natürel olarak çiğnendiği zaman sindirimi kolaylaştırır.
-Ağız ve diş sağlığı üzerinde önemli etkiye sahiptir.
-Diş macunu olarak kullanılır.
-Yüksek tansiyon ve kalp krizi riskini azaltır.
-Gıda Sektöründe: reçel/dondurma ve tatlı yapımında kullanılır.
-Kozmetik Sektöründe: UV ışınlarını emme özelliği olduğu için güneş yağları bileşiminde kullanılır.Kaynak:T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yalı kamp yerimden 19 km,Ildırı’dan sonra ise 10 kilometrelik bir yolculuk sonrası
Balıklıova sapağındayım.Buraya kadar lay lay lom bir yolculuk oldu,bugün kü rotanın
asıl bölümü bundan sonra başlıyor.Bugün hedefimde Küçükbahçe var, Küçükbahçe’ye kadar önümde 30 kilometrelik indili çıktılı bir yol var ve bu rotada maalesef çeşme yok.
Ben her zamanki gibi tedarikliyim ama benden sonra buraya gelecekler için
hatırlatma yapayım istedim.
Balıklıova sapağından sonra bir süre deniz seviyene in, öyle yola devam et ve
sonrasında ise yarımada içerisine doğru devam et.Bu süreç, Bozdağ eteklerine kadar sürdükten sonra İris Gölü bölgesinde uzun bir düzlükte son buldu.Bu arada hava
müthiş ısındı,kıyafetlerden kurtuldum, şort/tişört olarak yola devam ediyorum.
Bu düzlüğün hemen ortasında İris Gölü var.İris Gölü’nü bu güzelliği ile görmek
memnuniyet verici,bu memnuniyetle birlikte İris Gölü hakkında bilgi geçebilirim.
İris Gölü:Yarımada’nın tek sulak alanıdır.Karaburun’a bağlı Küçükbahçe Köyü sınırlarındaki İris Gölü, kuşların göç sırasında konakladıkları alanlardandır. Küçük ak balıkçıl (Egretta garzetta), gri balıkçıl (Ardea cinerea), sarı kuyruksallayan (Motacilla flava) ve şahin (Buteo buteo) alanda görülür. Göl çevresinde bulunan kamış (Phragmites spp.), kofa (Juncus spp.) ve birçok bitki türü diğer canlılara ev sahipliği yapar. Ayrıca çevresinde ufak tepelik alanların bulunması da tür çeşitliliğini arttıran etkenlerdendir. İris Gölü özel mülkiyet arazisidir. Gölde sulama kanalları yapılması nedeniyle göl kurumanın eşiğine gelmiş ancak sonrasında bu çalışmalar durdurularak gölün tekrar doğal haline kavuşması sağlanmıştır.Kaynak:Visit İzmir
Bozdağ (Mimas).
İris Gölü ziyareti ve Mimas manzaram hepsi aynı düzlük içinde olunca sıradaki anlatım
ile Bozdağ,miteolojik adı ile Mimas’tan bahsedebilirim.
Bozdağ: Karaburun’un (eski adıyla Mimas), Yunan mitolojisinde de sıkça yer aldığını görmekteyiz. Homeros’un ünlü eseri “Oddysea”da Rüzgârlı Mimas (Windy Mimas) olarak geçen “Mimas Dağı”, bugün Bozdağ diye adlandırdığımız dağdır,Akdağ,Bozdağ’ın 1212 metre ile zirve noktasıdır. Bu dağın eskiden Mimas olarak adlandırılması, mitolojik tanrılarla savaşan devlerin başında yer alan ve tanrı Zeus’u çok zorlayan Mimas isimli devin, üzerine erimiş demir, çelik ve bakır dökülerek öldürüldüğü ve bir daha uyanmamak üzere söz konusu dağların altına gömüldüğü hikâyesine dayanmaktadır. Karaburun yarımadasının ne denli rüzgâr aldığı ve tarih boyunca bu rüzgarı kullanarak, sayısız değirmenler yapıldığı düşünülürse aradaki ilişki kolayca kurulabilir. Yakın bir gelecekte bu özelliğin, rüzgâr enerjisinden yararlanılarak elektrik üretilecek projelerin hayata geçirilmiş olması da bu ilişkinin günümüzdeki devamı niteliğindedir.Kaynak:T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı
İris Gölü ve Bozdağ (Mimas) ile hasret giderdikten sonra düzlükte bir süre yol alıp görülen yerden aşağı sarkılarak Karareis’e vardım.Karareis aynı zamanda yazlıkların olduğu bölge, yaz döneminde yaşam var ama bu dönemde sakinlik var.Yaz döneminde gelirseniz marketi de olduğunu biliyorum,buda size kısa bir bilgi olsun.
Tuzla Koyu.
Karareis sonrası kısa bir tırmanış ve sonrasında tekrar iniş ile her zaman ilgimi çekmiş
ve hoşuma gitmiş olan koyun önündeyim.Bu bölgede tek bakir kalmış,el konulmamış koy olarak benim hep imrenerek seyrettiğim ve öyle istediğim bir yer Tuzla Koyu.
Tuzla Koyu sonrası küçük indiler çıktılar devam etti.Eğri Liman sonrası ise günün en
sert ve en yüksek tırmanışı başladı.Bu tırmanış aynı zamanda günün son tırmanışı.
Çok yükseğe değil,0’dan 205 metreye tırmanış rüzgara karşı olunca biraz sıkıntılı olmaya başladı.
Eğri Liman’dan tepe noktasına kadar tırmandığımda artık rüzgarı daha fazla hissetmeye başladım. Bundan sonra iniş yapacağımdan rüzgarlık ve kaskı kullanma zamanı.Tabii iniş başlamadan önce bu görselle birlikte Karaburun Yarımadasının batı bölümünde bulunan balık çiftliklerini görmek mümkün.Faydası var mı?, yok mu? o tartışma konusu.Kıyıya ve denize zarar vermedikleri sürece sorun yok.
Yarımadanın bitmeyen rüzgarına karşı inişim devam ederken Eski Küçükbahçe’ye vardım.Eski Küçükbahçe’den uzunca bir şekilde söz ederek Küçükbahçe sahile inişe devam edelim.
Küçükbahçe: Yarımadanın Ege Deniz’ine dönük yüzünde bulunan bir köydür. Henüz sayfiyecilerin tam anlamıyla keşfetmediği bölge beton yapılaşmalardan uzak doğa ile içi içe bir Anadolu köyü görünümündedir.Güneye giden sahil yolunda Ildır’ı ve Çeşme’ye, kuzey giden yol ile Karaburun’a bağlanır.Yakınlarında bulunan 1212 metre rakımlı Akdağ, dağcılık ve kampçılık için idealdir.Bölge ayrıca av üretim sahasıdır. Beldenin başlıca geçim kaynağı mandalin, zeytin, enginar üretimi ve balıkçılıktır.Küçükbahçe Osmanlı döneminde Rum korsanların tehditleri nedeniyle iç kesimlerde, bir tepenin yamacında kurulmuştur. 1970’li yıllarda meydana gelen depremin ardından evlerin çoğu yıkılmış ve daha sonra yapılan evler sahile yakın yerlere inşa edilmiştir. Burada Denizgiren adı verilen yerleşim yeri oluşmuştur.
Küçükbahçe’de yaklaşık 750 kişi yaşamaktadır. 2 kilometrelik sahil şeridinin güzelliği nedeniyle bölgede yaz nüfusu artmaktadır.Kaynak:Karaburun Belediyesi.
Küçükbahçe Kampı.
Küçükbahçe köyüne erken sayılabilecek bir zaman diliminde 17:30 sıraları vardım.Köy meydanına girmedim, sahile inmeden önceki iki bakkaldan birine yanaşıp akşam ve sabah ihtiyacım olabilecekleri aldım ve sahile geçtim.Her zaman kamp yapıp geceyi geçirdiğim yere geldiğimde zaten belediye ile itilaflı olan vatandaş davayı kazanmış olacak ki tesisin ortasından yol geçirmiş.Bende çare tükenmez,Büyükşehir Belediyesinin balıkçılar için yaptığı üstü kapalı mekana geçip çadırımı kurdum,bu gece buradayım.Sonrasında Sakız Adası manzarası eşliğinde yemek faaliyetine başladım ve rüzgar olmasına rağmen üşütmeyen ortamda bolca dışarıda vakit geçirdikten sonra uykum gelince çadırımın sıcaklığına sığınarak uykuya daldım.
Yarın Sarpıncık rampası var ona göre!….
3 ncü Gün 05 Mart 2025 Yalı-Ildırı-İris Gölü-Küçükbahçe:49 KM
HUYSUZ İHTİYAR ANISINA 03-07 MART 2025 (3.Gün Yalı-Ildırı-İris Gölü-Küçükbahçe)
Discussion about this post