Güney Ege Turumun 4 ncü gecesini Bozdoğan’da mini öğretmenevinde geçirdim.Akşam erken uykuya daldığımdan sabah erken uyandım.Kapalı mekanda olduğumdan dışarıdaki hava beni etkilemeden daha gün ağarmadan kahvaltı işimi hallettim.Öğretmenevinde kalmanın bir avantajı da fazla dağılmamak,eşyalarımı geceden çantalara yerleştirdiğimden toparlanmam uzun sürmedi.Ben hazırlandım ama hava daha yeni yeni aydınlanmaya başladığından ve sabahın ilk ayazını da düşünerek yola çıkmadan önce sabah kahvemi içeyim istedim.O işte tamam olunca artık harekete geçme vakti geldi deyip bisikletimi yüklemeye başladım.Bugün Madran Dağına tırmanacağım,önümde ilk defa yol alacağım bir bölge var.Şartların zor olduğunu da biliyorum,bu bana ayrı bir zevk veriyor.Bozdoğan hareketli olan günümü Yatağan’da sonlandırıp, 6 ncı gün ise Bafa Gölü’ne ulaşmayı planlıyorum.Bakalım bu 5 ve 6 ncı gün ben de ne gibi izler bırakmış?
5 nci Gün 20 Ekim 2022 Bozdoğan-Altıntaş-Örmepınar-Çayboyu-Yatağan-Eskihisar:
Bu sefer ki veda fotoğrafı bu şekilde…. Hazırlığımı bitirdim, 07:30 da yola çıkmaya hazırım.Dün varış pozumun aynısını kamp yeri veda pozu olarak alıp Bozdoğan’daki mini öğretmenevinden ayrıldım.Bana hayırlı yolculuklar.
Bozdoğan.
Daha ilçe merkezinden başladım tırmanmaya,hiç ara vermeden Madran Dağına tırmanırken dün alamadığım ilçe fotoğrafını tırmanışın ilk metrelerden alayım istedim.
Adetim değildir ama belki inanmazsınız diye bir de eğim fotoğrafı koyayım dedim.Güne böyle hatırı sayılır bir tırmanışla başlamak soğuk adeleleri birden bire alev topuna döndürmeye yetti.Ama bunun %10 ve üzeri olmadığına şükretmek gerek,gerçekten öyle olsaydı ne olurdu?
Benim Yol Arkadaşım.
Çoğu kişi benim tek çıktığımı sanıyor!!!,öyle sanın,tek değilim,sizi hep kandırıyorum!!!!.Ama bu sefer kandıramadım, fotoğraf karesine oda girdi, utanmış,sıkılmış vaziyette.Bozdoğan çıkışında bana takıldı,rampaları beraber çıktık,terbiyesinden hiç önüme geçmedi,beni hep arkadan takip etti.Fotoğraf çekerken bile kenara çekilmeyi tercih etti.Bozdoğan’dan 10 km ilerideki Altıntaş’a kadar benimle beraber tırmandı.Altıntaş civarında hafif iniş olduğundan tıkanmasın diye köylülerden rica ettim,geri gönderdik.
Her tırmanmanın,su kenarının birde nefeslenme boyutu vardır.Sabah yola çıkmadan içmiştim ama Madran Dağlarından gelen buz gibi su ile mataralarımı tazelemişken bu su ile keyif kahvemi içmeyecekmiyim?.
Altıntaş civarı 850 metrelere çıktım,bundan sonra uzun bir süre 800-960 metre aralığında bol indili çıktılı bir yolda yolculuk yapacağımı ve Madran Dağlarının güzelliği ile baş başa kalacağımı biliyordum ve öylede oluyor.Gerçekten de bu bölgenin doğası büyüleyici,zevkle yol alıyorum.
Yolda Olmak Böyle Bir Şey İşte!!!
Kan ter içinde tırmanırken bir araba yanımda durdu,arabada iki bayan, yardım teklifine ve çantalarımı taşımalarını kibarca geri çevirdim.O zaman 5 km ileride bağ evimiz var kahve içmeye bekliyoruz teklifini ret edemedim.Hakikaten 5 km sonra yine kan ter içinde dedikleri bağ evine vardım,buyur ettiler beni.Terli giysileri kuru giysiler ile nerede değiştireceğimi sorduğumda,isterseniz banyo yapın deyince,birden duraksadım,çekindiğimi görünce,çay demleninceye kadar siz duş alın tekrarı üzerine girdim duşa.Hem duş aldım hemde kıyafetleri yıkadım,kendine geldim.O arada çay olmuş,sıcak börekler masada,mis gibi kek de orada …. Valla ne diyebilirim ki bu duruma,2 saatten fazla oyalandım,muhabbet ettik,dertleştik derken zaman çabuk geçti.Bahçeye çadır kurup kalabilirsin dediler ama daha vakit erkendi, vedalaştık,düştüm yola ….Geri de güzel bir anı bırakarak.
İniyorum,çıkıyorum,terliyorum,ofluyor,sıkılıyorum,inişe geçince de üşüyorum.Böyle yol alırken Örentaht mevkiini geçip Derebağ bölgesine yaklaştığımda da artık Aydın bölgesi bitti Muğla bölgesine giriş yaptım.Bu saatten sonra ve yarın Muğla il sınırlarında olacağım.
Hyllarima-Derebağ.
Derebağ’a geldim,Hyllarima-Ullarima Tiyatrosu’nu görmek arzusundayım,tabela zaten var içeri gireyim dedim bisikleti sürmeyi boşver ittirmek bile mümkün değil.Köylü kadına sordum,200 metre yukarıda köyün içinde taş yol yaptılar oradan çıkabilirsin dedi,oraya gittim ama ne mümkün, arkadaş çok dik bir çıkışı var,bu kadar yorgunluğun üzerine tepeye kadar ittiremem,tiyatroya girmekten vazgeçtim ama siz Derebağ köyünde Hyllarima-Ullarima Tiyatrosu olduğunu bilin.
Hyllarima-Ullarima Tiyatrosu: Muğla’nın Kavaklıdere ilçesine bağlı Derebağ Köyü’nün bulunduğu yamacın üstünde, çevre insanının kale diye andığı ören yeridir. Tiyatrosunun denizden yüksekliği 780 metredir. Hitit belgelerindeki Wallarima kentiyle ilişkisi olduğu sanılan kentin adının yerel dilde Ullarima olabileceği sonucuna ulaşılıyor. Burası Luvi soyundan inme Karialıların kentiydi.Hyllarima Tiyatrosu tek kademeli görünmektedir. Her erken dönem tiyatrosu gibi izleyici koyağı dairesel 180 dereceden fazla olduğu için sahne binasını iki yanından hafif kucaklar.Tiyatroda ayrıntılı kazı yapılmamıştır. Görünürde dört ışınsal yol bulunmasına karşın sıra başlarındaki olası iki ışınsal yolla toplam altı ışınsal merdivenli yolu olmalıdır. Orkestra yarıçapı 30 ayaktır.
Her erken dönem tiyatrodan bildiğimiz gibi önce Helenler sonra Romalılar günümüze ulaşan mimari değişiklikleri yapmıştır. Orkestra kenarında arkalıklı onursal koltuklardan kalıntılar vardır. Ullarima Tiyatrosu’nun sığarı, yerinde yapılan ölçümlere göre 1,200 kişiliktir.Kaynak:Anadolunun Antik Tiyatroları.
Derebağ’dan sonra iniş yaparak Çayboyu’na vardım,burası büyük bir belde.Öğle vakti Çayboyu’ndayım,büyük belde olduğunu görünce yemek yiyecek bir sürü yer vardır diye düşündüm ama maalesef bir tane vardı ve görünüş itibari ile mali boyutu büyük olacağını düşünerek restorana girmedim, Çayboyu çıkışında doğal ortamda,su başında konserve kurufasulye ile midemi şenlendirip,enerjimi toparladım. Çayboyu: İl merkezi Muğla’ya 51 km., ilçe merkezi Kavaklıdere 8 km. uzaklıktadır.Belde içinden Mesevle Çayı geçmektedir. Bu çay aynı zamanda beldenin tek akarsuyudur. Mesevle Çayı, Göktepe Dağı’nın eteklerinden doğarak, Çayboyu beldesinin ortasından geçerek Çine Çayı ile birleşir.
Çayboyu’nda 665 rakıma inmiştim,Kavaklıdere sapağı ve Salkım tırmanışı da dahil 10 kilometre daha tırmanarak 965 rakıma ulaştım.Bu, bugünün en yüksek tırmanışı,zaten 42 kilometredir yukarılarda dolaşıyorum artık buradan sonra Yatağan’a kadar iniş var.Sevineyim mi?,ne sevinmesi,Yatağan sonrasını düşün Şafak!!!!!
Tepe noktasından Aydın-Muğla yoluna kadar uzun bir 13 kilometrelik iniş gerçekleştirdim.İnişinde zevkli anları vardı,manzara,doğa güzel oldukça tırmanışında,inişinde zevki farklı oluyor.
Yatağan.
Bozdoğan-Yatağan arası 58 kilometre, bu 58 kilometreyi doya doya yaşadım, yazdım ve kamera çekimlerinde anlattım.Şimdi sisler dünyası Yatağan merkezdeyim,termik santral her tarafa buhar saçıyor ve biraz sonra yanından geçip Milas yönüne gideceğim.Yatağan’a ikindi vakti vardım,haliyle akşam ve sabah için bir şeyler almalı,kafamdaki listeye göre alışverişi yaptım ve fazla oyalanmadan Milas yönüne hareket ettim,Yatağan’a girerken olmadı ama çıkarken tabela fotoğrafı bir alayım istedim.
Gladyötörlerin ve Ölümsüz Aşkların Şehri STRATONİKEİA.
Yatağan’dan ayrıldım,bu yola ilk ve son defa 2013 yılında Ayşe Kuş ile beraber girmiştim.Yol genişletilmiş ve güzergahıda değişmiş.Ben antik şehiri hep yolun sağında biliyordum meğerse yeni yol yapılınca yeni yolun solunda ve aşağısında kalmış az daha es geçiyordum,son anda fark ettim.O tarihde güney tarafını görmüştüm bu gün ise kuzey tarafını görüyorum.Gönül isterdiki tamamını göreyim ama akşam olmak üzere ve ben kamp yeri bulmak zorundayım.Bu yine de antik kenti görmeme ve bahsetmeme mani değil.
Stratonikeia Antik Kenti: Muğla’nın Yatağan İlçesi’nin 6-7 km. batısındaki Yatağan-Milas karayolu üzerindeki Eskihisar Köyü sınırları içerisindedir. Kent, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Suriye Kralı I. Seleukos eşi Stratonike’yi oğlu Antiokhos’a verdi. Antiokhos da önce üvey annesi sonra eşi olan Stratonike adına kent kurdu. Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rhodos’tan bağımsızlığını kazandığı M.Ö. 167’den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (M.S.253-268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılıyor. Kentin akropolü güneydeki dağın tepesindedir. Bu tepenin çevresi bir surla çevrilmiştir. Kuzeyinde, yamaç üzerindeki bir teras üzerinde şimdiki karayolunun hemen altındaki, bir yazıtta imparator için yapılmış küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar. Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro vardır. Burada cavea, merdivenlerle 9 cuneusa bölünmüştür ve tek diazoma vardır. Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.Antik kent üzerinde günümüzde terkedilmiş Eskihisar Köyü bulunmaktadır. Kaynak:Türkiye Kültür Portalı.
Eskihisar Hikayesi.
Güneş artık batıdaki son kozlarını oynarken bende arayış içinde yol almaktayım,neyin arayışı olacak,kamp yeri elbette.Ana yol üzerinde kamp yeri bulmak öyle sanıldığı gibi kolay değil,beceri,yetenek,sezgi gerektiriyor,benzinliklerde konaklıyanları saymıyorum.Eskihisar köyü üstüne geldiğimde dürbün ile köyü incelemeye aldım.Bir bina ve çevresindeki boşluk dikkatimi çekti,aga ben burada kalırım dedim ve daldım köye.Gördüğüm yer köyün tüm düğün,dernek ve etkinliğinin yapıldığı yer,yanında futbol sahası ve bir de park,Allah’ım ne bu güzellik.Yer tamam,köyde Jandarma var,gecenin bir vakti rahatsız edilmemek için Jandarma’ya gittim,biraz muhabbetten sonra nerede kalmak istediğimi söyledim,oluru da alınca iş kamp yerini ziyarete kaldı.
Eskihisar Kampı.
Ben Eskihisar’a vardığımda saat 18:00 di,Jandarmalarla konuş,kamp yerine gel yarım saat geçmiş.Karar mekanizmasını hızlı çalıştırarak nereye kamp yapacağıma karar verdim,ona göre bankları ayarladım malzemelerimi indirip, çadırı en uygun yere kurdum.Rüzgarı bu gece çadırın sağ yanından alacağım o yüzden çantaları kesici olarak o tarafa dizdim.Şimdi sırada yemek var,bu gece sıcak bir çorba iyi gider,yanına da ana yemek değil mi?.Ben yemek faaliyetini bitirene kadar hava karardı,geceye merhaba deme vakti geldi.Gecenin bir vakti kim uğrar ki benim diyarıma.Jandarmanında bilgisi var, rahat rahat oyalanır sonra da uyurum.Öylede yaptım,Yatağan’dan aldığım kırmızı şarabım,elmam ve çerezim ile radyom günün yorgunluğunu atmamı sağladı.Zorlu yollar bitti,yarın iniş ağırlıklı Milas sonrada Bafa tarafına yol alacağım.
5 nci Gün 20 Ekim 2022 Bozdoğan-Altıntaş-Örmepınar-Çayboyu-Yatağan-Eskihisar:71 KM
6 ncı Gün 21 Ekim 2022 Eskihisar-Milas-Euromos Antik Kenti-Selimiye-Bafa-Bafa Gölü:
Eskihisar Sabahı.
Bakmayın öyle ışıl ışıl güneşin olduğuna, soğuk bir Eskihisar sabahı var.Sabah 06:30 gibi uyandım,şahsi temizlik sonrası kahvaltımı yaptım.Sonrasında tüm gece dinmeyen rüzgara meydan okuyan çadırımı toplayarak yola çıkmaya hazır hale geldim.Kamp yerinde veda fotoğrafı alıp yola çıktım.Ve güne yine tırmanış ile başladım,bu 8 km kadar sürecek ama o kadar da yüksek değil,600’den 720’ye çıkacağım.
Tarihi Taşkemer Köprüleri!!!!.
Tabelaları görünce aklım yerinden oynadı,kendi kendime,”ooo Şafak şanslısın yine göreceğin yer çıktı karşına” dedim.Bilmiyordum, hemen göreyim dedim ama büyük hayal kırıklığı yaşadım.Arkadaş güzelim tarihi taşköprülerin yerine yenilerini yapmışlar ve tarihi taşköprüler diye yazmışlar.Bu köprüleri normal yapılış tarihleri 1919 ama bizimkiler 2022 modele uyarlamışlar, yazık, çok yazık,bunun adına ne denir siz adını koyun.
Milas.
Hayal kırıklığı yaşadığım Taşköprülerden sonra biraz daha tırmandıktan sonra uzun bir iniş başladı.15 kilometrelik %10 iniş ile 720 rakımdan 20 rakıma indim.Güzelmiydi, güzeldi, ne gördün, hiç bir şey.Her neyse,Milas’a vardım ama bu gün kuzeye yol alacağım ve rüzgar sertçe tam karşımdan gelecek.
Milas: Muğla’nın 13 ilçesinden birisidir. 2014 senesine kadar 13 mahallesi, 114 köyü ve 5 beldesi olan kent yeni çıkan büyük şehir yasası ile ilçe sınırları içerisindeki bütün yerleşim birimlerinin mahalle olmasıyla ilçe sınırları içerisinde toplam 132 mahalle sayısıyla ayrı bir konuma gelmiştir.
Sarıçay Köprüsü.
Milas’tan ayrılalı 6 km kadar oldu Sarıçay üzerideyim günün ikinci faciasına burada tanıklık ediyorum.16 ncı Yüzyılda inşa edilen 40 yıl öncesine kadar kullanılan Sarıçay Köprüsü’ne bizim yetkililer el atmış!!!.Nasıl bir kafa ile yola çıkıyorlar anlamış değilim,restorasyon adı altında resmen yeniden yapılıyor, güya kültür turizme kazandırılacakmış….mış,mış,mış……Bu hale üzülüyorum ama elden bir şey gelmiyor,bu günün ikinci faciası, hadi bakalım hayırlısı.
Sensin benim tesellim,yıllardır bu yoldan gelir giderim,hep oradadır, her defasında durup fotoğraflarım,yıllara meydan okurcasına orada durmakta.Milas-Selimiye yolundan……
Milas’tan Selimiye tarafına yol almaktayım ve Selimiye’ye gelmeden önce ziyaret edeceğim çok önemli bir yer var, Euromos Antik Kenti.Daha önce çok gezdim,ücretsizdi,geçen yıl gezeyim dedim ücretliye çevrilmiş,bu yıl müze kartımı kullanarak Euromos Antik Kenti’ni bir daha gezdim.İsterseniz Antik Kenti beraber gezelim,sonra bir kaç eleştirim olacak.
Euromos Antik Kenti:Euromos, antik çağda Mylasa’ dan sonra yörenin en önemli kentiydi. Kentin adı MÖ. 5. yüzyılda “Kyramos” ya da “Hyramos” biçiminde karşımıza çıkıyor. Yunanca’da “güçlü” anlamına gelen Euromos, Mausolos’ un Hellenleştirme politikası sonucu kullanılmaya başlanmış olmalıdır. Kent kalıntıları çok yıpranmış olmalarına karşın, Asya’ nın en iyi korunmuş yarım düzine tapınağından biri de Euromos’ taki Zeus Tapınağı’dır. Büyük ama oldukça kötü durumdaki tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır. Görülebilen 5 oturma sırasının kuzey kesimleri iyi korunmuştur. Düz bir alan üzerindeki agorayı çevreleyen stoanın birkaç sütunu görülebilir durumdadır. Zeus Tapınağı ve çevresinde 1970′ li yıllarda Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından kazı ve restorasyon çalışmaları yapılmış ancak daha sonraki yıllarda bu çalışmalar yarım kalmıştır. Kaynak:Türkiye Kültür Portalı.
Eleştiri Başlıyor!!!!!
Sizin dikkatinizi çekti mi bilmem ama benim çekti,fotoğrafta görüldüğü gibi Zeus Tapınağı’nın ortasında mermer kalıplar var,restorasyon çalışmalırında koyulmuş.Tapınak ile birebir zıtlık göstermekte ve kültürel dokuyu bozmakta,korkarım sütunlarıda mermer yapacaklar,restorasyon çalışmaları devam ediyor,yaparlar mı? yaparlar.
Euromos Antik Kenti gezim yarım saat kadar sürdü,gezim bittikten sonra hemen yakında bulunan Selimiye’ye geçtim.Öğleni geçtiğinden karnım acıkmıştı,burada yemeğimi yedim ve günlük alışverişimi yapıp kuzey rüzgarına meydan okuyarak Bafa’ya doğru yol aldım.
Karnım tok,sırtım pek ama bir de duş olsa ne iyi olur değil mi?.Gözler fıldır fıldır,bildiğim çeşmeleri kaçırmak niyetinde değilim, bir de mevsim itibari ile akmaları önemli.İşte bu niyetle yol alırken yolun solundakine hamle yaptım,akmıyor ama hemen altındakini yokladım gürül gürül…..
İşte şimdi oldu, hayat bana güzel,tereddüt bile etmedim,vana büyük olduğu için pet şişeyi kesip bol bol su dökündüm, yıkandım,temizlendim,kurulandım.Yıkadığım kıyafetler önemli değil, kamyoncu hesabı çantalara astım mı karşıdan gelen rüzgar onları kurutur.
Bafa-Bafa Gölü ve Çoban Dikeni.
Duş faslı bittikten sonra rüzgar ile mücadele kaldığım yerden devam etti.Bafa öncesi biraz tırmanıp Karabel Tünelinden geçip Bafa’ya iniş yaptım.Bu iniş biraz sert oldu galiba!!!! yolun bazı bölümleri erimeden dolayı çökmüş,işte bu anlarda hem yoldaki çöküntüden hem de arkadaki kamyondan kaçmak isterken çoban dikenlerinin gazabına uğradım.Bafa içinde ve çıkışında iki defa iç lastik değiştirmek zorunda kaldım.Şimdi diyeceksiniz ”Zırhlı Lastik Yokmu?”,varrrr,hem de sıfır.İki lastikten toplam 27 adet çoban dikeni ayıkladım,hepsinin uçlarıda lastiğin zırh bölümüne gömülmüş,tek tek çıkardım.iki tane ise yandan girmiş,işte onlar bela gibiydi bana iki iç lastiğe mal oldu.İşte Bafa’daki Çoban Dikeni Hikayesi böyle.
Bafa Gölü-Latmos Dağı Ve Herakleia.
Her zaman Bafa ‘dan içeri girer Kapıkırı Köyü altında Latmos Dağı gölgesinde Herakleia’da kamp yapardım.Bu turumda planım farklı,Bafa Gölü kenarında ama batı tarafında kamp yapacağım.Kamp yapacağım yerde aşağı yukarı belli,oraya varınca anlatırım.Bu akşam size Herakleia’dan Latmos’dan bahsetmiyeceğim,kışın geldiğimde uzun uzun anlatırım.Şimdi size Bafa Gölünü anlatayım.
Bafa Gölü:Söke ovası 2000 yıl kadar önce denizdi, burada büyük bir körfez vardı. Büyük Menderes ırmağının getirdiği alüvyonlar körfezi doldurdu ve ova haline getirdi. Bugünkü Bafa Gölü denizden bir parça olarak arada kaldı. Gölün üzerinde iki ada bulunmaktadır. Bafa Gölü’ nde kefal, levrek, yılan balığı tutulmakta Herakleia Antik Kentini de buradadır. Göldeki adalarda manastırlar, kiliseler kurulmuş.Bunlardan “Yediler Manastırı” en eskisidir. Kaynak:Türkiye Kültür Portalı.
Bafa Gölü Kampı.
Lastik faciası bana 1 saat kayıp olarak geri döndü.Önemli değil erken varmayı planladığım yere geçikmeli geldim,geldim ama rüzgar şiddetini bayağı arttırdı.Geldiğim yer Bafa Gölü kenarında Çeri Restaurantın bulunduğu yer,ayrıca burada kamp yapma imkanı da var.Ben ilk defa teşrif ettim ama çok kalanlar olduğunu biliyorum. Çeri’ye söyleyip tamamı boş olan bungalow evlerin birinin önüne çadırımı kurdum.Bungalow evin terasına da çöktüm,yemeğimi orada yedim,gecemi orada geçirdim.Geç vakte kadar oturdum, ne gelen oldu ne de giden,Çeri’de, adamları da para almaya gelmedi, ha unutmadan geceliği 50 TL’miş,sabah veririm, bende kalacak durumu yok ya.Her neyse,sessiz ortamı benim radyomdan çıkan ama benim ancak duyduğum sesi ile geceyi geçirdim.Yarın,uzun bir ova yolculuğu beni bekliyor,sonra da farklı bir yerden eve döneceğim.
6 ncı Gün 21 Ekim 2022 Eskihisar-Milas-Euromos Antik Kenti-Selimiye-Bafa-Bafa Gölü:66 km
Discussion about this post