Hızlı gelişen ama detaylı bir tur programı ile ben İzmir-İzban-Selçuk aktarmalı,Ferdi ise Kuşadası başlangıçlı yola çıktık. Ferdi Kızıl ile benim bölgem diyebileceğim ve ayrıntılarını çok iyi bildiğim bir bölgede gezmenin ve Ferdi’ye rehberlik yapmanın zevkiyle Herakleia & Miletos Taraflarında Turumuzun birinci günü geride kaldı.Arzuladığım bir yerde,Ferdi’yi de ayartarak! nokta atışlı, Azap Gölü kenarında kamp yaptık.Bugün turumuzun ikinci günü,program net,Azap Gölü gezisi,Myus Antik Kent gezisi,Söke Ovasından Ege Denizine,Didim ve Saplı Adaya ulaşmak.Rota güzel,hava güzel,keyiflerde yerinde, o zaman başlayalım ikinci günümüze.
2 nci Gün 28 Ekim 2021 Azap Gölü-Myus Antik Kenti-Sarıkemer-Akköy-Didim-Saplı Ada:
Gün Başlıyor.
Sabah gün doğmadan uyandık,güneş Latmos (Beşparmak) Dağlarının ardından yüzünü daha göstermedi ama kızıllığı gökyüzünü aydınlatıyor.Pek beklemeye niyetimiz yok, uykumuzu aldık nasılsa, kahvaltımızı ederken güneşin doğuşunu net seyrederiz.
Azap Gölü kenarında kamp ve sabah kahvaltı telaşı.Ben çayı ocağa koydum,bendeki kumanyaları da masaya dizdim,küçük keşif halindeyken Ferdi’de yumurtaları kaynatma telaşında.İşte kamp hayatından ufak bir kesit,Ferdi’nin deyimiyle ”sefil ve acınası hayatımızdan kareler.”
Veda Seremonisi.
Gün doğarken koyu bir sohbet ile kahvaltımızı yaptık,sıra hazırlanma faslına geldi,onu da çabucak hallettik.Kamp yaptığımız platformu ve çevresini bulduğumuzdan daha bir temiz hale getirdik ve yola çıkmaya hazırız.Ferdi’nin klasiği ve onunla özleşen ve bana da bulaştırdığı kamp yeri veda fotoğrafını almak için seremoniye başladık.
Azap Gölü.
Kamp yerinden ayrıldık ama daha Azap Gölünden ayrılmadık.Dün akşam göle ulaşmış detaylıca gezememiştik,kamp telaşı daha ağır basmış ama yine de fotoğraflama yaparak detaylıca anlatmıştım.Bu sabah Azap Gölünün güneybatı yönünde Myus Antik Kenti istikametine yol alırken hem fotoğraflamayı bol tutup hem de Azap Gölü’nü tekrar hatırlayalım.
Azap Gölü:Çok eski zamanlardan günümüze kadar gelmiş ve çok önemli doğal zenginliklerden biridir. Azap gölünün bulunduğu bölge tamamen sulak alanlarla kaplıdır. Son derece güzelliği ile insanları büyüleyen bu göl içerisinde çok fazla balık türü bulunmaktadır. Bu nedenle göl bir müze gibi değer görmektedir. Ekosistemler arasındaki önemini bu balık türleri ve canlı çeşitliliği ile sağlamaktadır. Ekolojik değerinin yüksek olması, kendisine çok fazla sayıda turist çekmesini sağladığı için ticari anlamda da çok büyük önem taşımaktadır. Gölün çevresindeki zengin bitki örtüsü, yine birçok canlı türünün bu alanda yaşamasını sağlamaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı, sayılı doğal ekosistemlerden biri olduğunu net olarak söyleyebiliriz.
Azap Gölü, Aydın ilinin Söke ilçesine bağlıdır. Söke ilçesinde ise Yeşilköy yakınında bulunmaktadır. Azap gölü aslında düşünüldüğü kadar büyük bir göl değildir. Metrekare olarak ölçüldüğünde azap gölünün 0.29 km kare olduğunu söyleyebiliriz. Gölün rakımı ise 7 metredir. Bu nedenle gölü gezmek oldukça kolay olacaktır. Azap gölünün batısında Büyük Menderes Nehri yer almaktadır. Ayrıca Antik Myus Kenti de Azap Gölü batısında yer alır. Durum böyle olunca Azap gölü için bölgeyi ziyaret eden turistler diğer alanlar için de geziye devam etmektedir. Azap gölünün en önemli özelliklerinden biri de gölün kıyı bölgelerinde çok fazla sayıda antik mezarların olmasıdır. Bu mezarlar oldukça eski olduğu için tarih açısından en az Azap gölü kadar önem taşımaktadır.
Azap Gölü Koruma Altında; Yaklaşık 14 yıl öncesinde yapılan toplu çalışmalarla birlikte Azap Gölü ve çevresinde bulunan hayvanlar, antik kentler, antik mezarlarda ve daha birçok etken Aydın Doğa Koruma ve Milli Parklar tarafından 2006’da koruma altına alınmıştır. Bu alanlarda izinsiz herhangi bir kazı yapılması yasak olduğu gibi acil durum planları ve buna benzer önlem faaliyetleri yapılmıştır. Böylesine bir doğa harikasının korunması, tüm insanlık için çok büyük önem taşımaktadır.Kaynak:www.goller.gen.tr
Myus Antik Kent Yolu.
Azap Gölü kenarındaki sabah yolculuğumuz kısa sürdü.Gölün bitiminden sonra toprak yola girip Myus Antik Kentinin bulunduğu bölüme yol almaya başladık.Burası Büyük Menderes havzası yani Söke Ovası,yollar tozlu ve yumuşak,dikkatli yol alarak yolumuza devam ediyoruz.
İlk Belirtiler.
Bir süre sonra koyun sürüsü ve çobana rastladık.Kısa bir muhabbet ortamında hemen yanı başımızda bulunan kayayı gösterdi,meğer ise hemen yanında durduğumuz kaya mezarı imiş.Evet Myus Antik Kentinin ilk bulgularına ulaşmış bulunmaktayız ama fazla bir şey ile karşılaşabileceğimizi de sanmıyoruz çünkü, Myus Antik Kenti tanıtımlarında bu yazılı ama biz yine de gezeceğiz.
Myus Antik Kentine Varış.
Myus Antik Kenti bölgesinde kısa bir toprak yol yolculuğundan sonra Bizans Kalesinin bulunduğu tepeciğe ulaştık,bisikletlerimizi tepeciğin alt bölümünde bırakıp patika yoldan kaleye doğru yürüdük.Bölgede bir şeyler görebilmek için görsel araştırma yapmak ve kalıntıların yerlerini bulmak kısa sürede mümkün değil.O yüzden Myus Antik Kenti bölgesinde bulunan Bizans Kalesi ile yetinecek ve Bizans Kalesi görüntüleri ve bizim anı pozumuz eşliğinde Myus Antik Kentinden uzanca bir şekilde bahsedeceğim.
Myus Antik Kenti:İon Birliği üyesi on iki kentin en yoksul ve önemsizi belki de Myus idi. Bu konuda ona bir tek Lebedos rakip olabilirdi. Menderesin kenarındaki ören yeri bugün de ıssız ve terk edilmiş bir görünüm sergiler; yoğun karayolları trafiğinin bir hayli uzağında kalmakta ve pek az ziyaretçinin ilgisini çekebilmektedir. Günümüze erişen kalıntılar, onlara ulaşmak için sıkıntı çekmeye değmeyeceğini düşündürebilir gerçekten de. Ama yolların dışında, dünyanın bir ucundaki yerlerden hoşlananlar, sonucu ödüllendirici bulacaklardır. Söylenceye göre Myus, Kodros’un bir başka oğlu tarafından kurulmuştu. Fakat konumu iyi seçilmemişti. Kent olasılıkla ilk günlerinden başlayarak sıtmanın pençesine düştü. Filizlenen İon uygarlığında Myus’un bir rol oynayamaması ve bildiğimiz kadarıyla ünlü bir kişi yetiştirememesi, belki de bu hastalığın yarattığı kasvetli ve sinir bozucu ortamdan kaynaklanmıştı.İ.Ö. 480 Salamis Savaşının Atinalı kahramanı Themistoklesin sonraları gözden düşüp yurdundan sürüldüğünde Pers kralının dostluğunu kazandığı ve yaşamını sürdürmesi için kralın ona üç kent verdiği anlatılır: Ekmek için Magnesia, şarap için Lampsakos ve opson için Myus. Opson Türkçedeki “katık” sözcüğünde karşılığını bulur. Myus’un tarihçesi genelde Maiandros Nehri’nin getirdiği milin tarihçesidir. İ.Ö. 499 yılında buraya 200 savaş gemisinden oluşan bir filo demir atabilmişti. Ama beş yıl sonra Lade Savaşına Myus yalnızca üç gemiyle katıldı. Savaşa girmeyi göze alanlar içinde bir tek, bir yarı-kent sayılan Phokaia bu kadar az gemiye sahipti. Myus’un Delos Birliğine olağan katkısı bir talent, İonia kentlerinin ödediği en düşük tutardı. İ.Ö. 390 yılında Myus en azından özgür bir kenttir hâlâ. Bazı topraklar yüzünden Miletos ile anlaşmazlığa düşmesi, özgürlüğüne işaret etmektedir. İ.Ö. 201de ise bir miktar incire karşılık, elden çıkarılabilecek kertede gözden düşmüştü. “Myus’un yakınında küçük bir koy vardır” der Pausanias – sözünü ettiği koy olasılıkla günümüzdeki Azap Gölü’dür. Sonra da şöyle devam eder sözlerine: “Maiandros bu koyun ağzını çamurla kapayarak onu bir lagüne dönüştürdü. Deniz geri çekilip, lagün de bir tatlı su gölüne dönüşünce, buradan o kadar çok sivrisinek türedi ki, Myuslular kenti terk etmek zorunda kaldılar. İçlerinde kült heykellerinin de bulunduğu taşınır eşyalarını yanlarına alarak Miletosun yolunu tuttular.
Ören yeri nehir kıyısındaki bir tepecik üzerinde yükselen Bizans kalesinin yardımıyla ayrımsanabilir. Tepenin yamacı, birbirinin ardında yükselen iki kaya terası oluşturacak biçimde işlenmiştir.Ana yerleşme doğudaki ikinci tepededir. Burada kayalara oyulmuş birtakım evler, mezarlar ve sarnıçlar saptanmıştır. Myusta sürdürülen kazılara ve çevrenin modern yapılaşmadan yoksunluğuna rağmen, ören yerinde işlenmiş taşlara ender rastlanması, bu tür malzemenin yeniden kullanılmak üzere Miletosa taşınması olasılığı ile açıklanmaktadır. Nedeni ne olursa olsun, kesin bir gerçek İoniada kazı görmüş hiçbir ören yerinin bu denli az buluntu vermediğidir.Diğer kentlerdeki gibi Myus’un da kamusal yapılara sahip olması gerekir. Ama bunlar sözünü ettiğimiz az sayıda parça dışında hiçbir iz bırakmamıştır. Myus’un yerleştirildiği sırtın doruğundaki Avşar Kale adı verilen küçük Bizans kalesi geç dönemden bir istisnadır.Kaynak:T.C.Söke Kaymakamlığı.
Myus Antik Kentinden Ayrılış.
Sabahın ilk saatlerindeki kültür turumuz nihayete erdi ve yine yola çıktık,yol dedim ise normal yol değil, Söke ovasında pamuk tarlaları içinde ve Büyük Menderes Nehri boyunca yol alarak Avşar istikametine devam ederken pamuk tarlaları içinden Myus Antik Kentine de veda ettik.
Büyük Menderes Nehrine paralel yol alarak Avşar köyünün alt bölümünden normal köy yoluna çıkıp Sarıkemer tarafına yol almaya başladık. Köyden bir kaç kilometre sonra suyu akan ve içilen bir çeşmede mola verip kahvelerimizi de içtik.Bu arada kendinden çok bahsettiğim ve beraber yol aldığımız Büyük Menderes Nehrinden bahsederek kendisinden bir süreliğine ayrılıyoruz.
Büyük Menderes: Batı Anadolu’nun en büyük nehridir ve Menderes Havzası’nın ana sulama kaynağıdır. Kufi Suyu ve Banaz Çayı kollarının birleşmesiyle oluşur ve Ege Denizi’ne dökülür. Uzunluğu 548 km’dir. Büyük Menderes ovası bataklıkları kurutulduktan sonra Türkiye’nin en verimli alanlarından birisi olmuştur.
Öğle Vakti.
Aslında bu fotoğrafı koymamam gerek,yemek fotoğrafı paylaşmak benim tarzım değil ama yine de Ferdi’nin çektiği bu fotoğrafı buraya koymadan edemedim.Bizimde enerjiye ihtiyacımız var,bir şeyler yemek zorundayız, ama kendimiz yapıyoruz ama bir yerlerde yiyiyoruz, robot değiliz,nasıl besleniyoruz tarzından bir fotoğraf oldu bu sonuçta.
Her neyse,Sarıkemer’den Söke-Milas yoluna çıkıp ana yolu hızlıca alıp Didim sapağında öğle molası verdik,bu fotoğrafta Muhtarın Yerinde çekilmiş bir fotoğraf.
Büyük Menderes Deltası.
Yemek molasından sonra Didim tarafına yol almaya başladık ama bir sorun ile…Ferdi’nin jant teli koptu.Akyeniköy yakınlarında benzin istasyonunda o işi Ferdi Kızıl (Ferdimen) kardeşimin yeni aldığı set ile yine kendisi halletti,video çekimlerini kendisinin You Tube kanalından seyredebilirsiniz.O işi de hallettikten sonra Akköy üzeri Ege Denizine ulaştık.Ege Denizine ulaştığımız yerde de Büyük Menderes Nehrinin deniz içerisinde oluşturduğu lagün ve kenarda oluşturduğu deltayı görselleyerek yolumuza devam ettik.
Didim.
Ege denizini sağımıza alarak güneye,Didim’e doğru denize paralel yol alırken biraz kalabalık yolda sıkıntı yaşasak ta,diğer görsellikler daha ağır bastı.Yolun ve manzaranın tadını çıkarmak bizim işimiz olsa gerek.Tabii bu arada Ferdi lafını da sokmayı unutmadı,”ağabey o kadar Didim’e geldin bir hatıra bırakmamışsın” dedi.Haklı bırakmamışım,hemen harekete geçip Ferdi’den önce hatıramı bıraktım,şimdi sıra Ferdi’de….
Didim:1991 yılında ilçe olan Didim, doğuda Muğla il sınırı, batıda ve güneyde Ege Denizi, kuzeyde Bafa Gölü ve Menderes Nehri ile sınırlanmış bir yarımada şeklindedir, yüzölçümü 402 km2 civarındadır. Aydın sınırları içinde yer alan Didim, Kuşadası’ndan 70, Bodrum’dan 110 km uzaklıkta önemli bir turizm merkezidir. Güllük Körfezi’ni çevreleyen iki yarımadadan biri (diğeri Bodrum yarımadası) üzerinde yer alan Didim, 90 kilometrelik sahil şeridinin üzerinde hemen hepsi kumsal olan onlarca koya sahiptir. Bu koylar içinde kuşkusuz en önemlisi, oteller bölgesinin hemen önünde uzanan, Ege’nin dünyaca ünlü plajlarından biri olan Altınkum’ dur. Kaynak:T.C. Aydın Valiliği.
Didim tabelası muhabbeti ve Didim tanıtımından sonra Didim’e giriş yaptık.İlk ve tek durağımız Apollon Tapınağı oldu,Didim içerisinde pek oyalanmayı düşünmediğimizden tapınağı dışarıdan gezip, görselleyip Saplı Ada istikametine erken vakitte gitmeyi düşündük ama Apollon Tapınağı hakkında bilgi sahibi olduktan sonra.
Apollon Tapınağı: Yenihisar ilçe merkezindedir. Didyma aslında bir antik kent değil, kutsal bir mahaldir.Miletos’tan gelen kutsal yol ile bağlantıya sahip Didyma bir kehanet merkezidir.Didyma ile ilgili ilk yazılı kaynak Herodot’a dayanmaktadır. Herodot MÖ 600’lerde Mısır Kralı II. Nekho ve Lidya Kralı Kroisos’un Didyma’daki Apollon mabedine adaklar sunduklarını nakleder. Arkaik Devir‘de çok ünlü olan Apollon’un kutsal yeri Persler tarafından MÖ 494 yılında yakılmıştır. MÖ 311’de tekrar canlanmaya ve mabet yeniden inşa edilmeye başlanmıştır. Seleukoslar Dönemi‘nde mabet planında değişiklikler yapılarak boyutları büyütülmüştür. Artemis, Zeus, Aphrodite mabetleriyle diğer bazı yapıların da bulunduğu inşaatın Roma Devri‘nde de sürdüğü mabet çevresinde ele geçen kitabelerden anlaşılmaktadır.MS 250’den önce mabet önemini yitirmeye başlamış ve MS 385 yılında ise Theodosios’un emri ile tamamen etkinliğini yitirmiştir. Hristiyanlığın yaygınlaşması ile zaten bitirilmemiş olan mabedin adytonuna bir kilise yapılmıştır.Kaynak: Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Didim hiç boşalmamış,yaz aylarındaki kalabalığını adeta bu mevsimde bile muhafaza ediyor.O yüzden Didim oyalanması yapmadan akşam kamp yapmayı planladığımız Akbük Saplı Ada tarafına hızlıca yol almaya gayret ettik.
Saplı Ada Sahili.
Saplı Ada sahiline vakitlice vardık.Kamp yapmayı planladığımız ve benim kışın kamp yaptığım yeri Ferdi’ye gösterdim,ağabey iyimiş deyince doğruca marketin yolunu tuttuk. Eksik kumanyalarımızı ve içeceklerimizi aldık,sularımızı tamamladık ve 5 LT’lik sularımızı alıp kamp yapmayı planladığımız bölgeye gelirken Saplı Ada görselleri almayı da ihmal etmedik.Çadırları kurmadan sıra ile denize girip,2 günün yorgunluğunu attıktan sonra 5 LT lik damacanalar ile tuzlu sudan arındık.Şimdi keyifler tam yerinde ve kamp yapmayı planladığımız ve faaliyetine geçtiğimiz Saplı Ada sahilinden Saplı Ada hakkında bilgi verme zamanı geldi.
Saplı Ada.
Tepeden bakınca bir kaşık görünümüne benzeyen bu harika manzara Didim’de Akbük’ ün simgesi haline gelmiştir.
SİT alanı olarak koruma altına alınan Saplı Ada’nın ilginç bir yapısı var. M.Ö 1500′ lü yıllarda Ege Denizi’ nde meydana gelen çok büyük bir volkan patlaması sonucu etrafa saçılan küllerin birikimi ile oluşmuş.Günümüzde hala bu kül katmanını görmek mümkün.
Akbük Koyunun yaklaşık 100 metre açıklarında yer alan adaya yürüyerek de gitmek mümkün.Suların çekildiği zamanlarda ada ile arasında su yüksekliği ancak dizlerde oluyor.
Saplı Ada Kampı.
Bugün güzel şeyler oldu, Azap Gölü gezisini tamamladık,Myus Antik Kentini gezdik,Ege Sahillerinden Didim’e aktık,Apollon Tapınağını da gezdik ve şimdi Saplı Ada sahilindeyiz.Üstelik erken varmanın avantajını kullanıp denize girdik,duşumuzu aldık. Bizden iyisi varmıdır.Duş sonrası akşam serinliğinde üşütmemek için üstümüzü giyip kamp hazırlığına giriştik.Çadırları kur,içini yerleştir,tanzim et derken güneşte kaçılmaya başladı.Bu akşam duş ta almanın keyfi ile masamızı hazırlayıp önce yemek sonra radyomuzun eşliğinde içeceklerimizi yudumladık.Eh haliyle denize sıfır mekanımız olunca ve güneşte kaçılınca gündüz her ne kadar denize girilse de gece yine de belli oranda ayaz var.O ayaz üşütmeye başlayınca da herkes çadırının yolunu tuttu.Yarın bir başka gün ve bir başka güzelliğe yol alacağız.Benim için yabancı olmayan bir rota,Ferdi için ilk olacak bir rota,bakalım nasıl olacak.
Herakleia’ya gidiyoruz…..
2 nci Gün 28 Ekim 2021 Azap Gölü-Myus Antik Kenti-Sarıkemer-Akköy-Didim-Saplı Ada:60 km
Powered by Wikiloc
Discussion about this post